Hakkımda

Fotoğrafım
Bir edebiyatçı,müzik olmadan yaşayamayanlardan..

26 Aralık 2014 Cuma

Beni en güzel günümde 
Sebepsiz bir keder alır. 
Bütün ömrümün beynimde 
Acı bir tortusu kalır. 

Anlıyamam kederimi, 
Bir ateş yakar derimi, 
İçim dar bulur yerimi, 
Gönlüm dağlarda bunalır. 

Ne kış, ne yazı isterim, 
Ne bir dost yüzü isterim, 
Hafif bir sızı isterim, 
Ağrılar, sancılar gelir. 

Yanıma düşer kollarım, 
Görünmez olur yollarım, 
En sevgili emellerim 
Önüme ölü serilir... 

Ne bir dost, ne bir sevgili, 
Dünyadan uzak bir deli... 
Beni sarar melankoli: 
Kafamın içersi ölür.

Sabahattin Ali

3 Ekim 2013 Perşembe



Ben hep sıkıntılıyım. Yani adamın canı sıkılır, o benim. Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni.

Aslında karışık bir şey, kime ne söylenebilir? 

Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ısrarla giden tümün attığı çekirdeki de çürütmeye çabalıyor olabilirim..


*Turgut Uyar  


25 Nisan 2013 Perşembe



İnsanlar birbirine mektup yazmalı. Çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. Çünkü mektup düşünülerek yazılır. Birdenbire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiçbir şey geri getiremez. Söylediklerimizin üstü çizilemez. Çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir, sözümüz kesilir, içeriye o anda biri girer. Okunan mektup ise mutlaka tamamlanır.

|Ali Ural - Posta Kutusundaki Mızıka






22 Mart 2013 Cuma


MİHRİBAN'IN HİKAYESİ

Mihriban şiirinin yazarı Abdurrahim Karakoç gençlik yıllarında delice aşık olur ve bir o kadar da sevilir... Niyetleri evlenmektir ama kız tarafı bütün sürekli "hayır" demektedir bu işe... Velhasıl bu sevdadan vazgeçilir... 

Aradan yıllar geçer... Birgün Abdurrahim Karakoç'u bir arkadaşı ziyarete gelir.. ve Karakoç'a, yolda, onun eski sevgilisi ile karşılaştığını, biraz sohbet ettiklerini, bayanın evlenmiş olduğunu söyler... Arkadaşı yanındayken hislerini pek belli etmese de, o gittikten sonra Abdurrahim Karakoç oturur ve duygularını dizelere döker: 

Mihriban 

Sarı saçlarına deli gönlümü, 
Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban. 
Ayrılıktan zor belleme ölümü, 
Görmeyince sezilmiyor Mihriban. 

Yar deyince kalem elden düşüyor, 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor. 
Lambada titreyen alev üşüyor, 
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban. 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor Mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama, 
Aşk deyince ötesini arama. 
Her nesnenin bir bitimi var ama. 
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban 

Boşa bağlanmamış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım kara bahtım tahammülüme 
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kör düğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor Mihriban 

Abdurrahim Karakoç 


Bir süre sonra şiir bir dergide yayınlanır... Karakoç'un şiirlerini severek okuyan bu bayan da o dergiyi almış ve okumuştur... İçinden Karakoç'a bir mektup yazmak geçer ve şu satırları yazar: 

"Şiirinde sanki bana sesleniyor gibiydin... Benim seni unuttuğumu sanma.. ben de hala seni sevmekteyim ve bu aşk bitmeyecek... Sen bende esen eski kavak yelisin ve seni unutmam mümkün değil..." 

Bu mektubu alıp okuyan Abdurrahim Karakoç cevaben ikinci şiirini yazar.. 

Unutursun Mihribanım 

“Unutmak kolay mı?” deme 
Unutursun Mihriban’ım. 
Oğlun kızın olsun hele 
Unutursun Mihriban’ım. 

Zaman erir kelep kelep 
Meyve dalında kalmaz hep 
Unutturur bir çok sebep 
Unutursun Mihriban’ım. 

Yıllar sinene yaslanır 
Hatıraların paslanır 
Bu deli gönlün uslanır 
Unutursun Mihriban’ım. 

Süt emerdin gündüz gece 
Unuttun ya, büyüyünce... 
Ve işte tıpkı öylece 
Unutursun Mihriban’ım. 

Gün geçer azalır sevgi 
Değişir her şeyin rengi 
Bugün değil, yarın belki 
Unutursun Mihriban’ım. 

Düzen böyle bu gemide 
Eskiler yiter yenide 
Beni değil, sen, seni de 
Unutursun Mihriban’ım. 

Abdurrahim Karakoç



Bir gün Mihriban'ı göreceğinize inanıyor musunuz sorusuna
Bilmiyorum, görmek de istemiyorum. Değişmiştir şimdi. Ben onun nazarında değiştim, o benim nazarımda değişti. Niye görelim? Öyle kalsın ya... İnsanların gönülde kalması, gözde kalmasından daha iyidir,diyerek cevap veriyor..

Belkide insanların bu şiiri bu kadar benimsemesi herkesin içinde bir Mihriban olmasıdır.

Abdürrahim Karakoç..

İstanbul Aşıkları


İSTANBUL AŞIKLARI

Dünyaya son kere bakacaksın deseler bu bakışı İstanbul’un Çamlıca’sından isterdim." (Lamartine)

İstanbul, önünde şair ile arkeoloğun, diplomat ile tüccarın, prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir." (Edmondo )

İstanbul eskiden beri Avrupa ve Asya’yı birleştiren büyülü (tılsımlı) ve adeta kutsal bir mühürdür. İstanbul muhakkak dünyanın en güzel yeridir." (Gerard De Nerval)

Dünya’da İstanbul kadar güzel görünüşlü başka bir kent bulunmadığını söyleyenler, gerçekten haklıymışlar." (Chateaubrıand)

İstanbul'a sahip olan bütün dünyaya hükmeder. Dünya tek bir devlet olsa idi, taht şehrinin İstanbul olması gerekirdi. (Napolyon Bonapart)

İstanbul dünyanın gerçek başkentidir. Coğrafya konumu bakımından dünyada rakibi yoktur. (Joseph Heller)

Yeryüzünde İstanbul kadar uygun bir yere kurulmuş bir şehir yoktur. (İspanyol gezgin Pedro)

Dünyanın başkenti olarak tercih edilebilecek tek yer İstanbul'dur; aynen kainatın merkezidir. (Baron De Tott)

İstanbul biricik ve kıyas kabul etmeyen bir şehirdir. Manzarasının güzelliği asla çizilemez. (Alphonse De Lamartine)

Eski ve yeni bütün yazarlar İstanbul'un dünyanın en seçkin yerinde bulunduğunu bilir. (Ermeni Coğrafyacı İnciciyan)

Dünyadaki bütün şehirler yok olabilir fakat İstanbul gönüllerde yaşamaya devam eder. (Gyllius)

Doğu ile Batı'yı çok iyi birleştiren insana her alanda özgürlük sunan emsali olmayan bir şehir... (İngiliz Mrs.Max Müller)

Daha muhteşem bir manzara yeryüzünde mevcut değildir. Haşmetli kubbeleri, birbirinden güzel sayfiyeleri ile İstanbul, dünya şehirlerinin kraliçesidir. (İngiliz Lady Dorina Neave)

İstanbul’a girerken şaşırdım. Olağanüstü tabiatla, iç içe girmiş mîmarîsi gözlerimi kamaştırdı.” (İspanyol generali Miranda-1876)

Göklere tırmanan minareler, sayısız kurşun kubbeler, hayran olunacak şekilde tabiatın içine yerleştirilmiş.” (Alman general Moltke-1835)

ki büyük cihanın kesinti noktasında, Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan şehirdir. (Mustafa Kemal Atatürk)

Ah İstanbul! Beni büyüleyen isimlerden en çok büyüleyeni yine sensin." (Pierre Loti)

İstanbul olağanüstü durumunu Haliç, Marmara Denizi ve Boğaz’a borçludur." (Andrea Horn)

İnsanın muhayyilesi ancak İstanbul kadar güzel bir şehir hayâl edebilir.” (İng. Büyükelçi, Sir Henry Layard-)




15 Şubat 2013 Cuma

William Shakespeare - Sone


SONE

Benzetebilir miyim bir yaz gülüne seni ?
Sen daha sevimlisin, daha sakinsin ondan.
Sert rüzgarlar Mayısın narin çiçeklerini.
Hırpalar ; Yaz ise pek çabuk geçer...Durmadan !


Bazan, kızgın olarak parlar, gözü semanın...
Bir karartıyla sık sık söner altın bakışı ;
Her güzel ; güzelliğini kaybeder :Tabiatın-
Sebep olur da bazan bu kararsız akış !


Fakat senin ebedi yazın hiç sönmeyecek,
Dönmeyecek sendeki güzellik bir yalana.
Ölüm sana yaklaştı diye, öğünmeyecek :


Sen eşitken ebedi mısralarla zamana
Yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler,
Seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler.


                                           William Shakespeare

7 Ağustos 2012 Salı

Edebiyat dolu bir yıl..





Evet benim hatırladığım kadarıyla Yaprak Dökümü'nün başlattığı akım ve Aşk-ı memnu ile doruk noktasına ulaşan roman dizilerin her geçen gün artarak devam etmesi hem edebiyat severlerin hemde dizi severleri ortak noktada buluşturuyor.  Son zamanlarda televizyonu ne zaman açsam çeşitli romanlardan uyarlama dizi reklamlarına denk geliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor çünkü kitap okumayan bir toplum olduğumuz için dolaylı yoldan da olsa bunları tanıma, merak ederek öğrenme isteği oluyor insanda. Orhan Kemal'in eserlerinden 'Kötü yol' dizisi başladı bile benim de severek takip ettiğim dizi    
Adana’da yaşayan dört kişilik bir aile dramını anlatan Kötü Yol’un  baş kahramanları iki kardeş olan Nuran ve İhsan’dır. Babasını küçük yaşta kaybeden iki kardeşten büyük olan İhsan aile reisliğini üstlenir ve bir fabrikada çalışmaya başlar. Fakat genç ve alımlı bir kız olan kız kardeşi Nurhan konusunda sürekli bir tedirginlik içerisindedir. Sık sık işi gereği şehir dışına çıkmak zorunda kalan İhsan kız kardeşini en yakın arkadaşına emanet eder. Fakat arkadaşı Nuran’a sandığı gibi bir kardeş gözüyle bakmamaktadır. Nurhan küçük yaşlardan beri zenginlik ve İstanbul hayalleri kurmaktadır. Romanda Nuran’ın İstanbul hayalleri yüzünden sığındığı erkekler tarafından başına gelen bir dizi olay anlatılmaktadır. Her sığındığı erkek tarafından kullanılan Nuran sonunda kaçtığı İstanbul’da artist olmak için Yeşilçam kapısında yatmaya başlar.
    Cansel Elçin, Şükran Ovalı ve İlker Aksum 'un başrollerini paylaştığı dizinin ilerleyen bölümleri şimdiden merak konusu.






Orhan Kemal'in bir diğer eseri 'Evlerden Biri'nin konusu;

Sadi Bey'in çocuğu yaşındaki Nursen'le müşterek bir hayat hayal ederken tutunduğu en önemli koz olan Cibali'deki ev, hukuk fakültesinde okuyan küçük oğlu açısından sınıf atlamasını kolaylaştıracak bir basamak; küçücük bir memur olan büyük oğlu için köşeyi dönmesini ve sevgilisine mutlu bir gelecek sunabilmesini sağlayacak tek umut; kızı için ise geleceğinin güvencesidir. İki arada bir derede kalan, evdeki varlığını kimsenin umursamadığı anne, çocuklarının arasında oradan oraya savrulurken, bir süre sonra bireysel beklentiler hepsini birbirine düşürüp aileyi darmadağın edecektir. 
 Özgür Çevik'le başrolleri paylaşan Ceyda Ateş'in yeni dizisi de şimdiden takipçi toplamış gibi.




 Ve bir başka romandan uyarlanan dizi 'Huzur Sokağı'  Şule Yüksel Şenler'in romanı konusu ;

Bilal adında oldukça yakışıklı ve dinine bağımlı bir genç var. Bu genç Huzur sokağında yaşıyor. Ama nasıl bir sokak İstanbulda orayı aramayı bile düşündüm. Herkes birbirine destek oluyor, Namazlarını ibadetlerini geciktirmiyor ve kolay kolay değişemeyecek insanlar. Bilalimiz de İstanbul Kimya Fakültesinde okuyor. Bu sokağa bir apartman dikiliyor. Herkes ayaklanıyor. Çünkü yapılacak apartmana açık saçık, asri insanlar oturacak. Mahalle Bilal'in cami de verdiği vaazla tebrirlerini alıyor. Onlarla muhatap olmayacak, konuşmayacak ve örnekte almayacaklar. Bu apartmana taşınanlar gerçekten asri ve oldukça bu mahalleyi küçümser tavırdalar. Bilal dersini yaparken bir ses duyuyor. Perdeyi açtığında yosun gözlü, gümrah saçlı, bembeyaz tenli çok güzel bir kız görüyor. Gördüğü an aşık oluyor resmen kıza. Kafasından atamıyor. Kızda buna aşık olmuş. Kapıcıyla anlaşıp oğlana niyetini açtırıyor. Ama Bilal Huzur Sokağının medar-ı iftiharı. Evlenemez. Kızın(Feyza'nın) dadısı Bilal'e söylüyor. Sakın evlenme bu kız seni değiştirecek bir salon erkeğine dünüştürücek diyor. Bilal de evlenmekten vazgeçip Bursa'dan mazbut bir aileden gelen tesettürlü ibadetini yapan bir kızla evleniyor. Feyza bu mahalle kızıyla nasıl evlenir diye kendini yiyip bitiriyor. Sonra Feyza Selim adında bir Yüksek Mimarla evleniyor. Ve yıllarca o eğlence benim bu eğlence benim dolaşıyor. Ama mutlu değil. Çünkü Bilal'i seviyor. Bir gün kocası evde yokken dadısını çağırıyor. Niye beni seçmedi o mahalle kızını seçti diye ağlıyor. Dadısı ona onun asri bir kız olduğunu, evlenemeyeceğini anlatıyor. Sonra kadınların bir kaşıkçı elmesı gibi olduğunu kendini açıp saçarak değil kaşıkçı elması gibi herşeye karşı kendini korumasını açık saçık olmamasını söylüyor. Feyza o günden sonra namaza başlıyor. Kocasından da ayrılıyor. Yanında kızı Hilal ve dadısı var. Babasını evine geldiğinde toplu kaza yaptıklarını bütün ailesini kaybettiğini öğreniyor. Ve kendi kendine geçinmeye , çalışmaya başlıyor. Birgün çarşıya çıktığı sırada dükkanda Bilallw karşılaşıyor apar topar eve geliyor ve derhal taşınacaklarını söylüyor 2 gün sonrada başka bir yere taşınıyorlar. Bilal dükkanın sahibinden Feyzanın hayatını öğrenince hemen evlenmek istiyor. Çünkü karısı 2. çocuğu doğururken ölüyor. Ama nafile hiçbiyerde bulamıyor ve işinin başına dönüyor(Ünlü bir kimye mühendsi oluyor) Feyza kızını okula yazdırıyor. Bu bölümleri kitaptan okuyun gerçekten çok güzel. Hilal büyüyüp çok güzel bir kız oluyor ve oldukça çalışkan. Annasi hastalanıyor ve onu Doktor Nazım'ın yazıhanesine getiriyor. Orada 1 ay kalıyorlar ve bu müddette Nusretle tanıışıyorlar. (Nusret Bilal'in oğlu) Ve birbirlerinden etkileniyorlar. Nusret bi doktor ve Seval ecza deposunun müdürü. Doktor Nazım Nusrete Hilali istiyor ve nişanlanıyorlar. Selim Feyza'ya çektirmek için Nusretin ilaçlarına esrar doldurark kamyonla yolda giderken yakalanıp suçlu olarak Nusret'i tutukluyorlar. Feyza damadın adını temize çıkarmak için Selim telefon konuşmalarını Hatice teyze yardımıyla kayda alıyor. Mahkeme günü koridorda Bilal le karşılaşıyor. Ama bu buluşma uzun sürmüyor. Tanıklık ederken Selim'in adamları tarafından vuruluyor. Ama mutlu ölüyor. çünkü biricik kızını dünyada yapayalnız bırakmıyor.
Konusu yönüyle klasik ama güzel bir hikayesi olan Huzur sokağı da Kutsi ve Selin Demiratar'ın oyunculuklarıyla ekrana gelecek.

Tabi bahsettiğim dizilerin romanlarıyla aynı mı ekrana geleceği yoksa aslına yakın mı uyarlanacağı da ayrı bir merak konusu.Bu diziler ne olursa olsun merak edip bu kitapların peşine düşecek kişilere yol rehberliğini şimdiden üstlenmiş durumda.